24 Şubat 2014 Pazartesi

geride kalanlar

intro
bloguma son bakış atışımın üzerinden aylar geçmiş.
her şey içsel sarsıntıların sizi hakimiyet altına almaya çalışmasıyla başlıyor. bireysel karar alma mekanizmasının kapsamının dışında, benliğini ve bilincini ete kemiğe büründüren ve doğası gereği dalgalanan bu 'şey'le mücadelemin yıl dönümünü dahi geride bıraktım. mantığımı kısıtlamayı amaç edinmiş bu 'şey' ile mücadele ve müzakere etmek elbette kolay olmadı. süreçlere isim verip sıralamak güzel gibi durduğu için seçtiğim yöntem de bu olacak: inkar, mücadele, barışma, son kez tekrar mücadeleye asılmak, barış aşamasının ortadan kalkışı, isyan bayrağını çekip işgale uğramak, içeriden yepyeni dinç kompleks artçıların şaha kalkışı, farklı bir mücadele düzlemi, şu an, gelecek.
hatıraların küçük şeritler halinde hatırlanması en büyük tutkum.

prologue
yaşamın içine kilometre taşları serpilir. öyle bir kaçını geride bıraktıktan sonra 'eve dönüş' yolunu bulmak için 'buraya' uğradım, mutluyum.
mutluluktan bahsederken bu duygunun geldiği yerin önemi hakkında ifadelere 'geçerken uğradıktan sonra' hepsinin yanlış olduğuna karar verdim. kararıma varışımın ne hoş koşullarda, ne gibi aşamaları geride bıraktıktan sonra yaşandığını betimlemem çünkü okuyucuya mutluluk 'götürmek' istemiyorum.
okuyucu tomurcuklanmış ağaçların arasından ok gibi fırlayıp, çamuru kurumaya yüz tutmuş yollarda koşup kahkahalara boğulurken okuyucuya mutluluk götürmenin abesliğini, hatta vardığı her kapı önüne sevgisini silkelerken sunulmuş mutluluklara burun kıvırma marifetini göstermeyi de bilir. bu gibi okuyucu hakkındaki çok kıymetli ön yargılarımı geride bıraktım. çünkü bu cümleden sonrasında yazdıklarımı top haline getirip ateşe vermek, bu alevler içindeki topun yemek borumun üzerinde zedeler bırakışına şahit olarak yutmak, alevlerin tüm vücudumu sarmasını göz sinirlerimi cayır cayır yakışını yaşamak istiyorum.

1. chapter
kendini özlem duygusuna körü körüne kaptırmış bir adamla tanıştım.

2. chapter
kendini özlem duygusuna körü körüne kaptırmış bir adama aşık olan bir kadınla tanıştım. aşk ve bağlılık hakkındaki düşüncelerini merak ettiğim sevimli bir hanımdı. gülümsediğinde yanaklarında küçük çukurlar oluşurdu. sonlanacağına asla inanmadığım neşesi ile yaşama tutkuyla sarılışı içinize işlerdi.

3. chapter
o kadın çok değişti. (iyi veya kötü olduğunu yargılayacak kalibrede olmadığınızı hissettirecek bir değişimdi. yazar için anı yaşamaktan alınan heyecanlı keyfin ve geleceğin belirsizliğine boğulmanın gerçekleştiği aşamaydı. yazar kovaladı, yaraladı, sorguladı, kaçındı, yalnızlaştı.)

4. chapter
o kadın gitti. (gölgesi üzerinize düşecek kadar, ayak izlerini takip edeceğiniz kadar uzağa.)

epilogue
duygu çarpışmalarına değinmek istemiyorum. katıksız ve narin duyguları beraber tattığın kişi hakkında bazı çıkarımlarda bulunabilirsin. hatta bu çıkarımlar sizi aynı ceketin iki farklı cebine fırlatabilir. yırtına yırtına nefret etmek istersin. durağanlığına sebep, hapishanene suçlu ararsın.
tüm evreni başına taç olarak taktığını hayal ettiğin kişiye aşağılıkların en büyüğü muamelesi çekerken utanmadan gülümsersin. sinsilikle doğru olduğuna inandıklarının arkasında durursun yalnızca.
çünkü yalnızca sizin doğrularınız vardır bayım. kulaklarınıza fısıldanan doğruların üstünde, mantığınızın da üstünde. duyguların dövüp şekillendirdiği, yaşanmışlıkların belirginleştirdiği.
"dört nala koşmaya aç bir kısrağı tutuklayamazsınız, hüküm giydirmek ne kelime."
"boynuna tasma takılmış bir meleğin ne değeri kalır ki?"

outro
ayrılığın ertesi doğan kopukluk yüzünden hep çarpıklıklar, soğukluklar göz önüne gelir. fakat perde arkasında kalan o 'şık' izleri unutacak kadar kör olamaz yazar.
ve parmak uçlarında hala hissettiği, geçmiş zaman kıymetlisinin büyük değeri, sevimliliği.
hep dans etmeye devam etsin ve,
eğer bir gün, ne zaman olursa olsun; bir omuza ihtiyacı olursa o perinin, benimkine konup şarkılar söyleyebilir.

Mert'ten Z'ya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaş